çoğu insan tarafından "inanış" ile çokca karıştırılır ama aslında bunlar birbirinden çok farklı kavramlardır. kabulleniş bir yöntem, inanç ise bir kazanımdır.
kabullenişin doğası gereği "bilmek" gibi bir önkoşulu yoktur. bir sayfanın siyah olduğunu kabul ediyorsanız, o sayfanın hangi renk olduğunu daha önce araştırmış olmanız gerekmez, kabulleniş o sayfayı hiç elinize almamışken gerçekleşir. siz o sayfanın siyah olduğunu kabul etmişsinizdir, o sayfa sizin için siyahtır. ama bunu hiçbir zaman ikinci bir kişiye iddia etmezsiniz. çünkü kabulleniş tek kişi için geçerlidir. sizin siyah olarak kabul ettiğiniz bir sayfayı bir başkası sarı kabul edebilir. bu iki tarafın da (siyahı ve sarıyı kabul eden) kendi meselesidir. bu kısımda taraflar arası bir çatışma söz konusu değildir. çünkü yine kabul edişin doğası gereği bir başka kişinin bir başka kabul edişine her zaman izin vardır.
inanışta ise başka bir durum söz konusudur. bir şeye inanmak için ön koşul olarak o şeyi bilmeniz gerekir. inanmak bilmenin bir sonraki adımıdır.
aynı örnekte, bir sayfanın siyah olduğuna inanmak için, önce sayfanın ne renk olduğunu görmeniz veya o sayfanın rengini size ispatlayabilecek yeterli kanıtınız olması gerekir. mutlak inanışta şüphe yoktur. bir sayfayı gözünüzle görmeden veya o sayfanın rengi hakkında yeterli kanıtınız olmadan o sayfanın hengi renk olduğuna emin olamazsınız, inanmazsınız ve bu konu hakkında bir başka kişiye iddiada bulunamazsınız.
sayfayı gözünüzle gördükten sonra, inanca sahip olursunuz. siz ona öykünemezsiniz, kendinizi ona zorlayamazsınız, ancak bilmekle onu kazanabilirsiniz.
örneğin yapısı gereği çoğu din modern insan için bir kabulleniştir. çünkü ortaya çıktığı tarihte sadece belirli insanlar tanrıları görmüştür veya onların varlıklarına inanmak için yeterli kanıtlara sahiptir.
modern zamanlarda tanrıları veya meleklerini göremezsiniz. bir tanrıya inanmadan bir dine inanmaktan söz edemesiniz. fiziki bir evrende fizik ötesi bir varlığın kanıtlarına da ulaşamazsınız. bu filmdeki bir karakterin izleyiciyi farketmeye çalışması gibidir. kendi iki boyutlu evreninde ne yaparsa yapsın, bizim üç boyutlu evrenimize dair kanıtlar bulamayacaktır. işin üzücü kısmı, o film karakteri kendi evreninin üç boyutlu olmadığını da anlayamaz. örneğin her şey üç katı büyüse, siz yine de aynı boyda olursunuz, çünkü kendinizi ölçtüğünüz metre de üç katı büyümüştür.
ve zaten bir anlamda, o film karakterinin bulunduğu evren de üç boyutludur. bizim evrenimize geçene kadar onun üçüncü boyutu geçerlidir.
ama bir din için bir kabullenişten bahsedebiliriz. her insanın bir dini, bir öğretiyi kabul edebilir; bu bir haktır.
ama daha önce de açıklandığı üzere, yapısı gereği bir kabullenişi savunamazsınız ve başka bir insanı bu kabullenişe zorlayamazsınız.
bu yüzdendir sanırım, bilmek yani "bilim" ile dinin arası hiç iyi olmamıştır.
bir insan ne yazık ki her ikisine birden sahip olamaz.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 yorum:
Yorum Gönder